17 Ekim 2016 Pazartesi

İyilik Yap, Kafasına At, İzi Kalsın.....

 
 
 
 
 


"İyilik yap, denize at. Balık bilmezse halik bilir." derler ya.....

Üzüldüğüm, kırıldığım, ve sabrımın tükendiği zamanlarda  ben de diyorum ki, "iyilik yap kafasına at" ki bazı nankör balıklar inkar edemesinler......
Durup dururken nereden çıktı bu yapılan iyiliklerin peşine düşmek demeyin sakın....
Çevremizde bu kadar çok vefasız, ihanetçi, fesat, kötü kalpli insan olunca iyiliğe dayalı yaşam felsefemiz sık sık sarsıntılara maruz kalıyor.
Hangi yaşta ve deneyim sahibi olursak olalım, geçmiş tecrübelerden ders almamışçasına, farkında olmadan böyle kötü kalpli, kötü niyetli insanları hiç şüphe etmeden hayatımıza sokabiliyor hatta başrol bile verebiliyoruz. Geriye dönüp baktığımızda, aslında bardağın taştığı o ana kadar bir çok sinyal aldığımızı, yılanın sokmadan önce tısladığını da fark ediyoruz sonra.
Salaklığın ve basiretsizliğin dik alası olan bu halimize “iyi niyetim suistimal edildi” diyoruz özetle.



 
 


Sonra da  bu değmeyecek insanlar neden hayatımda diye günlerce figan feveran edip kendimizi yiyoruz......

Uygulayamayacağınız bir tavsiye; çevrenizdeki parazit ve saldırgan insanları hemen atın, temizlik yapın, çöp ev gibi gereksiz bir sürü kişiyi tıkıştırmayın biricik ve kıymetli hayatınıza.

Uygulanabilir bir tavsiye; panzehir olarak müziğe, felsefeye, edebiyata sarılın.

Doğru bildiğimiz yolda devam ederken uyanık olamasak ta filozof olma ihtimalimiz artar.....
Ne güzel????

İyi olmak, iyilik yapmak, iyimser olmak çaba sarf etmeden ve görece olarak daha kolay gerçekleştirilecek bir felsefe iken  büyük çoğunluğun zor olan kötü olmayı seçmesi çok anlamsız geliyor ama henüz tıp bu konuda yeterli bilimsel bir açıklama yapmamış olsa da galiba bu insanların kalplerinin kara olması DNA'larında olan bir gerçek.....  

 
 
 
 
 
 
 
Yine aklıma bir anekdot geldi.....

Vakti zamanında adamın biri, devesine binmiş çölde giderken susuzluktan dudakları kurumuş ve yerde perişan yatan bir yolcuya rastlamış. Yerde yatan adam “su ver” demiş inleyerek.....

Adam devesinden inmiş ve heybesindeki suyu ona vermiş. Kana kana su içen adam susuzluğunu giderdikten sonra hızla devenin sahibini itmiş ve deveye atladığı gibi kaçmaya başlamış.

Bu duruma hayret eden adam, hırsızın arkasından “hey yolcu, tamam deveyi al git ama bu olayı sakın başkalarına anlatma” diye seslenmiş.

Bu isteği tuhaf bulan hırsız biraz duraklamış ve “neden” diye sormuş.

Devesini hırsıza kaptıran adam, vakur bir sesle “eğer bunu başkalarına anlatırsan bu her yerde duyulur ve insanlar bir daha çölde susuz kalmış birini gördüklerinde ona asla yardım etmezler.” demiş……

 
 
 

 

Vallahi bu satırları yazarken bile, o kadar çok kişi "aslında tanımlanmış iş alanımda olmayan konularda" yardım istedi ki ve ben yine onları mutlu etmek adına istediklerini yapmak için çaba sarfettim.

Gülüyorum ağlanacak halime. İçimden bir ses neden sen uğraşıyorsun böyle, sana kimse kılını kıpırdatmazken, sürekli yokuş yaparken diyor ve devam ediyor salak, salak, salak, salak yankılanıyor.....
 
Kıssadan hisse; İyilik yap, denize at. Balık bilmezse halik bilir......

 
 
 

6 Ekim 2016 Perşembe

Affetmek En Başta Kendimize Yaptığımız Bir İyiliktir






 
Hepimiz zaman zaman birilerine kızar, öfkelenir, tavır koyarız, kin duyarız hatta nefret ederiz……..
Bu duygu durumumuz bazen kısa sürer, bazen uzatırız belki günlerce belki yıllarca….

Böyle uzatmaya meyilli olduğum zamanlarda, aklıma meşhur “çürük yumurta (ya da patates)" anekdotunu getirir, duygu durumumu tekrar değerlendirip olumlu yönde şekillendirmeye çalışırım…..




Anekdot şöyle;
Bir lise öğretmeni öğrencilerine, onlar için hayat deneyimi olacak bir role-play (canlandırma) yapma önerisinde bulunur. Öğrenciler bu öneriyi heyecanla kabul ederler.
"Öyleyse yarın hepiniz birer plastik torba ve 20’şer tane çok haşlanmış yumurta getireceksiniz” der öğretmen gülümseyerek.

Ertesi sabah öğrenciler, sıralarının üzerindeki haşlanmış yumurtalar, torba ve meraklı gözleriyle öğretmenin söyleyeceklerini beklemektedirler.
Öğretmen, “şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir yumurta alınız ve o kişinin ismini yumurtanın kabuğunun üzerine yazıp torbaya koyunuz” diye açıklama yapar……
Bazı öğrenciler üçer-beşer tane yumurtanın üzerine isim yazıp torbaya koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzını kadar dolmuştur.
Öğretmen ikinci açıklamasını yapar ve “bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbayı hep yanınızda taşıyacaksınız” der.

Aradan bir hafta geçmeden öğrenciler, “öğretmenim bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor”, “öğretmenim, yumurtalar kokmaya başladı, çevremizdeki insanlar rahatsız oluyorlar”, “öğretmenim hem sıkıldık, hem de yorulduk” diyerek şikayete başlarlar.
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir; görüyorsunuz ki, affetmeyerek aslında kendimizi cezalandırıyoruz, ruhumuzu ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz ve affetmeyi karşımızdakine bir iyilik olarak düşünüyoruz.

Halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir, duygularımızı ve bizi özgürleştirir……
 
Bu anekdot, kızgın, kırgın anlarımda duygu durumumu yönetebilme konusunda beni her zaman olumlu yönde etkiler. Ama itiraf ediyorum, bazen uzun süre taşıdığım yumurtalar oluyor maalesef…..