19 Ocak 2015 Pazartesi

İşinizi seviyor musunuz????



Çalıştığımız işi severek yapma duygusu, hissettiğimiz en güzel duygulardan biri. İnsan severek, tüm dikkatini vererek,  mesai arkadaşlarıyla sinerji içerisinde nasıl daha iyisini yapabilirim diye gayretle  çalıştığı işte, bedenen yorulsa bile ruhen tatminkar olduğu için mutludur, huzurludur ve dünyaya yaptığı katkıdan dolayı kendini değerli hisseder, varlığının önemini daha iyi anlar.
Bu duyguları hissedebilmek hem çok kolaydır hem de çok zor. İnsan yaşamının erken dönemlerinden itibaren  öncelikle aileden kazanılan bakış açısı, alınan eğitim,  "kişinin kendi istediği eğitimi ve mesleği seçebilme dirayeti" işimizi severek yapma sürecini hazırlayan temel taşlarıdır. 
Kişinin kendi istediği eğitimi ve mesleği seçebilme dirayetini gösterebilmesi çok kolay değildir aslında. Liseden mezun olan bireyin, anne babasının hayali olan ve içlerinde ukde kalan veya ÖSYM sınavına girilen yıl en popüler en yüksek puanlı olan ama "hiç istemediği okulun ve de mesleğin" tercih ettirilme baskısına direnerek istediği okulu ve mesleği seçmiş olması çok büyük bir başarıdır.
 
Eğer bu baskılara dayanamayıp istemediği lisans eğitimine kayıt yaptıranlar ise, derslere kerhen devam eder, zorunluluk olarak sınavlara çalışır, bazen herşeyi bırakıp kaçmak hayal edilse de ailenin yüzünü kara çıkarmamak için nihayet diploma alınır. Ailenin çok istediği  "altın bilezik" artık kolundadır.
 
Bundan sonra hala aklında kalan sevdiği, çok istediği başka bir lisans programı varsa yol yakınken bu eğitimi alan ve ailesinin istediği altın bileziğinin yanına kendi istediği en değerli bileziği ekleyen pek çok kişi tanıyorum…… Ülkemizde  sanat ile ilgili meslek icra eden bir çok kişide, çeşitli mühendislik fakültelerinin veya ebeveynlerce kabulü yüksek diğer fakültelerin diplomasının olması başka türlü nasıl açıklanabilir ki.  Alabilmek için yıllarca emek verilen diploma ya çerçevelenip duvara asılacak ya da rafa kaldırılacaktır ama asla kullanılmayacaktır.  Ama olsun kaybedilen dört beş yıldır sadece…….

Ya sevmeden, istemeden aldığı diploma ile ilgili bir işi yapmak zorunda olanlar.... Onlar ömürboyu mutsuz olmaya mahkum olurlar. Hergün sevmedikleri bir işe gitmek zorundadırlar artık. Sabah işe gitmek istemezler, geç giderler, yaptıkları işten bir hayır gelmez, verimsiz iş çıkarırlar. Meslekleri ve çalıştıkları kurumla ilgili aidiyet hisleri yok denecek kadar azdır. Kaytarmak için bin tane bahaneleri vardır, sürekli mızmızlanırlar, herşeyi eleştirirler, hep başkaları kötüdür, hep ona haksızlık yapılır vs. Kısaca çok laf az iştir yaşam felsefeleri…….
Bu tavır sadece kendilerini mutsuz etmekle sınırlı kalmaz. Mutsuzluklarını, negatifliklerini aynı ofiste çalıştıkları diğer insanlara da bulaştırırlar, onların da çalışma hevesini, azmini, enerjilerini düşürürler, yaşama sevincini sömürür yok ederler. 

Peki ben bu konuda ne düşünüyorum acaba?
Bu soruya samimi ve sahici bir cevap vereyim. Evet ben yaptığım işi çok seviyorum. Meslek hayatım boyunca genellikle (bazı özel durumların dışında) her sabah işime hevesle gittim. Tabii ki çocuklarım küçükken evden ayrılmak zor oluyordu, genç bir anne olarak duygusallığım ve  sorumluluklarım ön plandaydı. Çocuklarım büyüyüp bana olan ihtiyaçları azaldıkça benim işime olan sevgim işkolik olma boyutuna ulaştı. İşimle ilgili her yenilik, her detay benim için hep önemli oldu, nasıl daha yararlı olurum düşüncesi ile hedefler koyup ulaşmak için  didindim durdum. Gece uykumdan uyanıp notlar aldığım, planlar yaptığım sabah olsa da hemen gidip uygulasam dediğim çok hikayem vardır.
İşini sevmeden çalışmayı; aşık olmadan evlenmeye, inanmadan ibadet etmeye benzetirim. Oradasın ama samimiyetin yok, aklında hep başka şeyler, adanma duygusundan yoksun, hep eksik olma durumu. Terfi ve para artışı bile bu aidiyeti sağlamaya yetmez, sürekli bir beğenmeme, eleştirme ve mızıklama içinde günler geçer. Böyle kişiler ile aynı ekipte çalışmaktansa onların işini yapmaya bile razıyım. Onlar için Allah işlerini sevme sevinci versin diye dua ediyorum sadece.
Bakışlarından işini sevdiğini hissettiğim kişileri de ekibime almaya, onlara bilgi ve tecrübelerimi aktarıp yollarını açmaya çalışıyorum.
Martin Luther King'in "eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse Micheangelo'nun resim yaptığı Beethoven'in beste yaptığı veya Shakespeare'in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürülsün ki gökteki ve yerdeki herkes durup "burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş desin" sözü tam bu halleri anlatıyor.......
 

 

 


6 yorum:

  1. Şu an sevdiğim bir işi yapıyorum ve tam da bahsettiğin gibi huzurluyum amma ve lakin ''daha çok para'' diyerek başka alanlarda da şansımı deniyorum. Kaşınıyor muyum? Belki. Ama yaşadığımız ülke malesef insanların sevdiği işi yapmaya müsait değil, tek derdimiz aç kalmamak.:(

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Melodram,
    çok gençsiniz, tabii ki şimdiki işiniz kadar seveceğiniz başka bir işe yönelme hakkına sahipsiniz. Bu nedenle çok şanslısınız.
    Kendi tecrübe ve gözlemlerime göre; ortam ve çevredeki her şeyin farkında ama uzlaşmacı davranan, iyi niyetle işlerini severek çok çalışan insanlar bazen zaman alsa da mutlaka hak ettikleri yere gelip para da kazanıyorlar.
    Fesatlık yapıp başarılı görünenlerin ise maskeleri er ya da geç düşüyor, düşmese de huzursuz oldukları için zaten mutlu olamıyorlar.
    Mutlu, huzurlu ve çok paralı başarılar dileğiyle..........

    YanıtlaSil
  3. Temel'in dediği gibi 'Sevdiğini alamıyorsan aldığını seveceksin' sanırım.İnsan her zaman istediği işi yapamayabilir.Ama yaptığı işi severek mutlu olabilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Jasmin,
      işinizi severek yaptığınızı biliyorum. Seçiminiz konusunda daha açık yazsaydınız keşke......
      'Sevdiğini alamıyorsan aldığını seveceksin' cümlesi de çok güzel, hiyerarşik işlerde çalışanların sık başvurdukları bir durum.....

      Sil
  4. Sevgili Hayal Kahvem,
    işinize bayılan bir kişi olarak mutlu azınlıktasınız (övünmek gibi olmasın).

    YanıtlaSil

.